Bağlantıda Kalın!

Pazar/Ülke

OYAK’tan Çin’de stratejik yatırım hamlesi

OYAK Grubu Şirketleri arasında yer alan Akdeniz Chemson, Çin’in Cıciang eyaletindeki Hucou şehrinde yıllık 30 bin ton üretim kapasiteli tesisini faaliyete geçirdi.
OYAK Genel Müdürü Süleyman Savaş Erdem, Akdeniz Chemson’un Çin’de gerçekleştirdiği yatırımın, OYAK’ın son yıllarda ortaya koyduğu vizyon ve sürdürülebilir büyüme stratejisinin eseri olduğunu belirterek, “Bugün, Çin’den ABD’ye, tüm kıtalarda ve tüm zaman dilimlerinde, farklı sektörlerde 24 saat kesintisiz üretim gerçekleştiriyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz sektörlerin talep ve ihtiyaçlarını ayrıntılı şekilde analiz ediyor, ‘doğru pazara, doğru yatırım’ anlayışıyla hareket ediyoruz” dedi.

Kimya ve tarım sektörlerinde yurt dışı yatırımlara hız verdiklerini, Akdeniz Chemson’un Çin’deki tesisinin bu anlayışın ürünü olduğunu vurgulayan Erdem, “Sürdürülebilirlik ve karlılığı her zaman odağında tutan OYAK, 2020 yılında kimya sektörüne hizmet veren şirketlerinden Akdeniz Kimya ile Chemson’u tüm operasyonlarıyla birlikte ‘Akdeniz Chemson’ markası altında birleştirdi. Bu büyük hamleyle Akdeniz Chemson Global (AC Global), PVC stabilizatörleri alanında 5 kıtada faaliyet gösteren dünyanın en büyük şirketi haline geldi” ifadelerini kullandı.

\”Çin ve Uzak Doğu Asya’daki artan talebe yanıt vereceğiz\”

Erdem, OYAK’ın kimya sektöründe pazar lideri olduğu ürün gruplarını daha da öne çıkaracak yatırımlar yapmayı sürdürdüğünün altını çizerek, “Bu anlayışla dünyayı etkileyen pandemi döneminde bile Çin yatırımımızdan vazgeçmedik ve çalışmalarımızı sürdürdük. Çin, bizim için rekabetin yüksek olduğu stratejik öneme sahip bir pazar. Yeni yatırımımızla Çin’in tamamı ve Uzak Doğu Asya’daki artan talebe yanıt vereceğiz. Bölgesinde güçlü bir oyuncu olan Akdeniz Chemson, her zaman pazarın ihtiyaç ve beklentilerini doğru analiz ederek yatırım yapmayı sürdürecek” değerlendirmesinde bulundu.
 

Çin ekonomisinin kalbi olan bölgede

Tesisin yer aldığı Hucou şehri, Çin’in doğu kıyısındaki, ülkenin en önemli üretim merkezlerinden Yangzı Nehri (Gök Irmak) deltasında yer alıyor. Şehir, Çin’in ve bölgenin en büyük ithalat ve ihracat limanlarından Şanghay ve Ningbo limanlarına yakın konumda bulunuyor.

Şehir merkezine yaklaşık 30 kilometre mesafedeki Hıping kasabasında kurulan Akdeniz Chemson tesisi, 20 bin metrekarelik bir alana yayılıyor. Tesis, ulaşım ve altyapı olanaklarının elverişli olduğu, düzgün çevre düzenlemesine sahip sanayi bölgesi içinde konumlanıyor.

Yeni yatırımla entegre tesisteki hat sayısı 3’e, yıllık üretim kapasitesi de 30 bin tona yükseldi. Laboratuvarı, üretim hatları ve depolarıyla faaliyete geçen tesiste kalsiyum-çinko ve organik bazlı, yeni nesil stabilizatör üretimi gerçekleştiriliyor.
 

5 kıtada 110 ülkeye satış yapıyor

Stabilizatörler, bir tür plastik polimer malzeme olan PVC’lerin işlenerek biçimlendirilmesi veya biçimlendirilmiş ürünlerin geliştirilerek istenen kalite ve dayanıklılığa ulaşması açısından kritik bileşen işlevi görüyor.

Akdeniz Chemson, beş kıtada gerçekleştirdiği satışlarla PVC stabilizatörleri alanında dünyanın en büyük şirketi konumunda.

PVC’nin kullanıldığı her sektör için üretim yapan Akdeniz Chemson, Avrupa, Türki Cumhuriyetler, Kuzey Afrika, Orta Doğu, ABD, Çin, Brezilya ve Avustralya’da faaliyetlerini sürdürüyor. Şirket, halen yaklaşık 110 ülkeye satış yapıyor.

Kimya sektörünün küresel oyuncusu

Türkiye kimya sektöründe yarım asrı aşan deneyime sahip olan OYAK Grubu kimya şirketleri, son yıllarda küresel ölçekteki yatırımlarla istikrarlı büyümesini sürdürüyor.

OYAK kimya şirketleri arasında yer alan ve özellikli alümina ürün grubunda dünyada pazar lideri konumunda olan Almatis bugün sektörünün değişen ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına yeni ürün geliştirme ve AR-GE çalışmalarına ağırlık veriyor. Almatis’in geçtiğimiz yıl Hindistan’da faaliyete geçen yeni fabrikası, yakın gelecekte OYAK’ın Güney Asya pazarındaki hakimiyetini daha da güçlendirecek.

OYAK Sentetik Karbon Ürünleri San. ve Tic. A.Ş.’nin İskenderun’da inşa edilecek karbon siyahı üretim tesisi de Türkiye’de bir ilk olacak. Tesis, Türkiye’nin yıllık 220 bin tonluk yurt içi karbon siyahı ihtiyacının tamamını karşılayabilecek. OYAK’ın karbon siyahı yatırımı, tesisin üretime geçeceği ilk yıldan itibaren, yıllık 300 milyon dolarlık karbon siyahı ithalatını ikame edebilecek. Yeni yatırım, cari açığın azaltılmasının yanı sıra, ihracat potansiyeliyle de ülke ekonomisine ve dış ticarete katma değer sağlayacak.

Okumaya Devam Et

Pazar/Ülke

Seralarda yetişen erkenci karpuz, raflarda yerini almaya başladı

Örtü altı tarımda lider konumda bulunan kentte, ürün çeşitliliği her geçen gün artıyor. 12 ay tarım yapılabilen Antalya’da, seralarda üretilen erkenci karpuzlar da raflarda yerini almaya başladı.

Sabahın erken saatlerinde seralarda hasat edilen ürünler hem iç piyasada hem de yurt dışında satılıyor.
 

Antalya Tarım ve Orman Müdürü Gökhan Karaca, AA muhabirine, Antalya’nın, Türkiye’nin toplam karpuz üretiminin yüzde 10’unu karşıladığını ve Adana’dan sonra ikinci sırada yer aldığını söyledi.

Karaca, yaklaşık 58 bin dekar alanda karpuz üretiminin yapıldığını ve bunun 11 bin dekarının örtü altında gerçekleştirildiğini belirtti.

Yıl başında dikilen fidelerin ürün vermeye başladığını aktaran Karaca, \”Özellikle cam seralarda çok önceden ürün elde ediyoruz. Türkiye’nin en erkenci karpuzu Serik bölgemizden tüketicilere sunuluyor. Erkenci karpuzda üreticiler daha fazla gelir ve yüksek verim elde ediyor. Bu açıdan daha avantajlı.\” diye konuştu.

Bu yıl 200 bin tonu Serik’ten olmak üzere toplamda 370 bin ton karpuz üretimi beklendiğini ifade eden Karaca, kentte açık alanlarla birlikte sonbahara kadar karpuz üretiminin devam edeceğini bildirdi.

Turfanda karpuz, verimiyle üreticinin yüzünü güldürüyor

Serik ilçesinde karpuz üretimi yapan İsmail Uysal da ilk tohumları ocakta diktiklerini ve ilk karpuzları toplamaya başladıklarını söyledi.

Seralarında 8 ton ürün beklediklerini dile getiren Uysal, \”Şu anda karpuzun kilosunu 15-20 lira arasında satıyoruz. Fiyatlar yüzümüzü güldürüyor. Erken ürün yetiştirebilmek için kışın serada soba yaktık. Gayretlerimizin, çabalarımızın meyvesini aldık. Hasadını yaptığımız bu karpuzlar iç pazara ve yurt dışına gidecek.\” dedi.

Üreticiden karpuz alıp, pazarlara sunan Mehmet Yörük de üreticilerin bu yılki ürünlerden memnun olduğunu ifade ederek, \”Bu yıl hasat güzel. Erkenci karpuz hem üreticilerin hem de ihracatçıların yüzünü güldürecek.\” diye konuştu.

Aksu ilçesinde üretim yapan Hasan Çetin de cam seralarda yetişen karpuzların sofralara sunulmaya başlandığını dile getirdi.

Karpuz hasadının geçen yıla göre bu yıl daha erken olduğunu aktaran Çetin, \”Verimden memnunuz, 3 bin metrekarelik seramızdan 15 ton karpuz hasat etmeyi planlıyoruz. Antalya’da yetiştirilen karpuz, İran’dan getirilen karpuzlara göre daha lezzetli ve kaliteli. Bu açıdan Antalya karpuzu yurt dışında da tercih ediliyor.\” dedi.

Çetin, Antalya Toptancı Hali’ne götürülen ilk karpuzların kilosunun 20 liradan satıldığını sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

Pazar/Ülke

Rus pazarında umut yerine düş kırıklığı!

Ukrayna olayları sonrası Batı’nın Rusya’ya ambargosu Türkiye’nin ihracatı için umut yaratmıştı. Ancak işler böyle gelişmiyor. Rusya’ya genel ihracatta düşüş var. Özellikle bu ülkeyi ‘hedef pazar’ olarak belirleyen otomotiv sanayii endişeli. Otomotivde yüzde 20’lere varan daralma özellikle yatırımı olan 13 yan sanayi şirketini düşündürüyor. Daralmanın nedeni, otomotivde kredi desteklerinin kaldırılması, devalüasyon, petrol fiyatlarının düşmesinin büyümeye olumsuz etkisi olarak sıralanıyor. Hükümet, AB ve ABD’den otomobil ithalatını yasaklamak niyetinde olmadığını açıklamıştı. Bu nedenle pazar henüz doğrudan ambargo konusu olmamakla birlike batı ambargosunun genel ekonomik büyümeyi etkilemesi, pazarı da dolaylı olarak baskı altına alıyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak, Türkiye otomotiv yan sanayiinin yatırım yaptığı, hedef pazar olarak belirlediği Rusya’da birçok segmentteki daralma sektörü de harekete geçirdi.

Rusya’da otomobil üretimi ekimde yüzde 18.1, kamyon üretimi ise yüzde 27.6 geriledi. Pazardaki daralmaya paralel olarak fabrikalar üretimi azaltma yoluna gidiyor. Ekim ayında AVTOVAZ Largus hariç bütün modellerin üretime üç gün ara verdi. GAZ, GM ve Daimler için yaptığı kontratlı üretimi azalttı. Şirketlerin maliyetleri kısma yönündeki önlemleri bazı fabrikalarda grev olasılığını gündeme getirdi. Alman otomotiv üreticisi Daimler, geçen yılı karla kapattığı KAMAZ’daki katılımından bu yılın ilk üç çeyreğinde zarara geçti. AVTOVAZ’ın net zararı ise 5 milyar rubleyi aştı.

Rusya otomotiv pazarındaki daralma, başta bu pazara yatırım yapan 13 yan sanayi şirketi olmak üzere, Rusya’yı hedef pazar seçen sektörü endişelendirdi. Pazardaki daralmanın nedeni, otomotiv alımlarındaki kredi desteklerinin 2013 sonunda kaldırılması, rublede devalüasyon, petrol fiyatlarının düşmesinin büyümeyi etkilemeye başlaması olarak sıralanıyor. Hükümetin devlet şirketlerinin ithal otomobil almasını yasaklayan bir uygulama hazırlığında olduğu belirtilmekle birlikte, ekim ayı başında Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, AB ve ABD’den otomobil ithlatını yasaklamak niyetinde olmadıklarını açıklamıştı. Bu nedenle pazar henüz doğrudan ambargo konusu olmamakla birlike batı ambargosunun genel ekonomik büyümeyi etkilemesi, pazarı da dolaylı olarak baskı altına alıyor.

Bu gelişmelerin sonucu olarak, Türkiye’de otomotiv yan sanayinin hedef pazar olarak belirlediği Rusya’da pazarda birçok segmentte ciddi daralmalar ortaya çıktı. Rusya’da otomobil üretimi ekimde yüzde 18.1, kamyon üretimi ise yüzde 27.6 geriledi. Pazardaki daralmaya paralel olarak fabrikalar üretimi azaltma yoluna gidiyor. Ekim ayında AVTOVAZ Largus hariç bütün modellerin üretime üç gün ara verdi. GAZ, GM ve Daimler için yaptığı kontratlı üretimi azalttı. Şirketlerin maliyetleri kısma yönündeki önlemleri bazı fabrikalarda grev olasılığını gündeme getirdi. Alman otomotiv üreticisi Daimler, geçen yılı karla kapattığı KAMAZ’daki katılımından bu yılın ilk üç çeyreğinde zarara geçti. AVTOVAZ’ın net zararı ise 5 milyar rubleyi aştı. OİB Rusya Federasyonu Temsilciliği’nden alınan bilgiye göre Rusya yeni otomobil ve hafif ticari araç (LCV) pazarı ekimde yüzde 20.1 geriledi. Tek başına LCV pazarındaki düşüş oranı ise yüzde 23 düzeyinde oldu. Ocak-ağustos döneminde kamyon satışları yüzde 16 geriledi. 

OİB’in Rusya ihracatı yüzde 30.5 geriledi

Rusya’nın büyük potansiyeliyle sektör için hedef pazar olduğunu söyleyen Uludağ Otomotiv İhracatçıları Birlik (OİB) Başkanı Orhan Sabuncu, “Yüzde 15-20’ler arasında daralma var. Tabii bu da bizim ihracatımızı olumsuz etkiliyor. Rusya pazarı neden daraldı? Bir sürü sebepleri olabilir; petrol fiyatlarının düşmesinden tutun da Ukrayna ile olan ilişkilerine kadar. Gelecek sene de Rusya pazarının çok fazla toparlanacağını açıkçası ümit etmiyoruz. Bir miktar toparlanabilir ancak yüzde 15-20’lik oranı sıfırlayacak şekilde ya da daha iyi bir duruma geleceğini zannetmiyoruz. Toparlanması birkaç seneyi alabilir” diye konuştu. Rusya Federasyonu’na bu yılın ilk 10 ayında OİB kanalıyla 645.4 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Geçen yıl aynı dönemde 929.7 milyon dolarlık ihracat olmuştu. Buna göre ihracatta yüzde 30.58 gerileme oldu.

TAYSAD: Düşüş 2015 yılında devam etmeyecek

Rusya’da yatırımı olan OİB’e bağlı 13 firma var. Yaklaşık 20 Türk firması da yatırım planı yapıyor. Yeşilova Holding, Rusya fabrikasını geçen yıl kurdu. Coşkunöz Holding, Tataristan’da üretime başladı. Brezilya, Çin, Bulgaristan ve Türkiye’de fabrikaları olan Aktaş Holding, Rusya’da yatırım planı yapanlar arasında. Orhan Holding, 2011’den bu yana Rusya’da üretim yapıyor. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri derneği (TAYSAD) Başkanı Dr. Mehmet Dudaroğlu, veriler ve gelecek tahminleri dikkate alındığında, Rusya’da 2014 sonunda, bir önceki yıla oranla yaklaşık yüzde 7.5 düzeyinde üretim düşüşü yaşayacağını söyledi. Bu düşüşün 2015’te devam etmesinin beklenmediğini kaydeden Dudaroğlu; “2015’te hafif ticari araç ve otomobil üretiminde 2014 üretimine paralel bir üretim düzeyini gerçekleştireceğini tahmin ediyoruz. Bununla birlikte 2016 yılında yüzde 10’luk bir büyüme tahmini ile 2 milyon üzeri bir üretimi gerçekleştireceğini söyleyebiliriz. 2017 yılı da 2016 ile benzer bir yıl olacaktır” dedi.

Petrol fiyatı toparlanırsa pazarda iyileşme olabilir

Rusya pazarındaki gelişmeleri değerlendiren Coşkunöz Alabuga Genel Müdürü Erdem Acay, “2015 yılında da daralmanın devam etmesine kesin gözüyle bakıldığından, bütün ana sanayiler maliyet düşürme çalışmaları yapıyor ve bu süreçte üretime uzun süreli ara verişlerin yaşanması bekleniyor. Ancak devlet, faiz desteği programını yeniden başlatmaya yönelik planlar yapıyor. Buna paralel olarak, petrol fiyatları da toparlanırsa pazarda bir iyileşme yaşanabilir. Bu arada rublenin değer kaybetmesi, lokal üretimin ucuzlamasına ve ithalatın pahalılaşmasına neden olduğu için ana sanayiler, ‘yerlileştirme’ çalışmalarına ağırlık verecek gibi görünüyor. Bu da lokal üreticiler adına kaybedilen ciroları kompanse etmek adına iyi bir fırsat olabilir. Yine rublenin değer kaybetmesi, bölgede yatırım yapmayı planlayanlar için de ciddi maliyet avantajları sunuyor” diye konuştu.

İlk 10 ayda Rusya’ya ihracat yüzde 15 geriledi

Rusya Federasyonu’na Türkiye’den ocak-ekim döneminde yapılan toplam ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15 geriledi. Sektörel bazda ise Türkiye’nin Rusya’ya hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı yüzde 11 oranında azaldı. Bu düşüşten Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB) de payını aldı. UHKİB üyelerinin Rusya’ya yaptığı ihracat bir önceki yıla göre ocak – ekim döneminde yüzde 33’lük düşüş gösterdi. Birlik Başkanı Şenol Şankaya şunları söyledi: “Bunun nedeni olarak; gelirinin yarısına yakınını doğalgaz ve petr olden karşılayan dünyanın en büyük enerji ihracatçısını olan Rusya’ya; Ukrayna krizi gerekçesiyle uygulanan yaptırımlar nedeni ile ülkeden fon çıkışı yaşanması ve petrol fiyatlarınındaki sert düşüş gösterilebilir. Rusya Federasyonu’ndan fon çıkışları ve petrol fiyatlarındaki düşüş nedeni ile rublede yaşanan değer kaybı Türk ihracatçısının Rusya pazarına girmesini zorlaştırıyor. Buna bir de Rus tüketicisinin temkinli ve harcamalarını erteleme yönünde tutumu eklenince Rusya Federasyonu’na ihracatta bir düşüş yaşanması kaçınılmaz oluyor.”

Tekstilciler Doğu’daki şehirlere yönelecek

Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği’nin ihracatında ikinci sırada yer alan Rusya Federasyonu’na bu yılın ilk 10 ayında 117 milyon 440 bin dolarlık ihracat yapıldı. Bu rakam geçen yılın yüzde 9.28 gerisinde kaldı. Birlik Başkanı İbrahim Burkay şu değerlendirmeyi yaptı: “Rusya, Türkiye tekstil ihracatında 2007 yılından 2013 yılı sonuna kadar 1 numaralı pazarımız konumundaydı. 2014 ilk 10 ay itibarıyla yerini İtalya aldı. Rusya’nın bizim için bir diğer özelliği son üç yıllık dönemde 1 milyar dolar ihracat barajını aştığımız tek ülke olmasıdır. 2014 ilk 10 aylık dönemde UTİB olarak Rusya pazarında düşüş yaşasak da, Romanya, İngiltere ve İran pazarlarımızdaki yüksek artış oranları ile bu açığı kapattık. Rusya’nın Avrupa Birliği ve Ukrayna ile yaşadığı siyasi gerilim nedeniyle ticari işlemlerde gerileme meydana geldi. Rusya’ya uygulanan ambargonun birkaç yıl daha devam edebileceğini tahmin ediyoruz. Biz bu duruma krizi fırsata çeviren bir anlayışla yaklaşmak istiyoruz. Mesela Rusya’nın Doğu bölgesinde de potansiyel taşıyan şehirler var. Bu bölgeler ile karşılıklı işbirlikleri artırılmalıdır. Karşılıklı çalışmalar ile Rusya ve Türkiye’nin bu olumsuz tabloyu süratle bertaraf edeceğine inanıyoruz.”

Mamul ihracatçıları 2015’ten umutlu

Geçen yılın ilk 10 ayında 4.4 milyon dolarlık ihracat yapan Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği de bu yılın aynı döneminde yüzde 38,49 gerilemeyle 2.7 milyon dolarlık ihracat yaptı. Birlik Başkanı Orhan Gençoğlu’nun değerlendirmesi şöyle: “Rusya Federasyonu’na ihracatımız zaten çok sınırlıydı. Şu anda yaşananlar da bir geçiş dönemi. Özellikle dondurulmuş gıda kısmında AB’nin ambargosuyla birlikte bazı ürünlerde Rusya’ya ihracat imkanı doğdu. Önümüzdeki günlerde bunun olumlu dönüşünü göreceğiz. Orada hem fuarlara katıldık, hem de ikili görüşmeler yaptık. 2015 yılı bizim sektör açısından iyi bir yıl olacak gibi gözüküyor. Özellikle de dondurulmuş ürünlerde önümüzdeki yıl umutluyuz.”

Yaş meyve-sebzede de temkin hakim

Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin de Rusya Federasyonu’na yaptığı ihracat 1.4 milyon dolardan yüzde 33,34 gerilemeyle 941 bin dolarda kaldı. Birlik Başkanı Salih Çalı şu değerlendirmeyi yaptı: “Rusya’nın aldığı tavır nedeniyle aşırı beklentilere girmek ihracatı ve iç piyasayı olumsuz etkiler. Temkinli olmak gerekir. Ticarette ülkelerin aldıkları kararların etkileri zaman içerisinde etkilerini gösteriyor. Kalite, gıda güvenliği ve rekabetçi fiyattan ödün vermeden üzerimize düşenleri yaparsak ihraç pazarlarında açamayacağımız kapı yok. Örneğin 3 Kasım’dan itibaren Rusya Federasyonu’na ihraç edilecek yaş meyve-sebze ürünleri üç grup altında toplandı ve bunlar yüzde 5 ila yüzde 40 arasında değişen oranlarda analize tabi tutulacak. Bunlardan en önemli kalemi oluşturan narenciye yüzde 5 analiz şartına tabi oldu. Yani yüzde 100’den yüzde 5’e düşürülmüş oldu. Bu, çok önemli bir gelişme. Tabii ihracatçılar olarak, analiz şartı olmaksızın Rusya Federasyonu’na bu işlemin uygulanmasını bekliyoruz.”

OİB, Rusya Federasyonu’nda marka bazlı ilişki geliştiriyor

Rusya’nın yanı sıra Tataristan’dan Belarus’a kadar komşu ülke ve bölgeleri de mercek altında bulunduran otomotiv endüstrisi, Uludağ Otomotiv İhracatçıları Birliği’nin (OİB) organizasyonuyla, Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdür Yardımcısı Hakan Kızartıcı’nın Başkanlığında bir heyetle Rusya’nın en büyük hafif ticari araç üreticisi GAZ’ı ziyaret etti. 18 Türk otomotiv tedarik sanayi temsilcisi başta GAZ Başkanı Vadim Sorokin ve Satınalma Direktörü Alexander Vasiliev ile bir araya gelerek birlikte neler yapılabileceği üzerinde durdu. Sorokin, “Türk otomotiv endüstrisi, Rusya için örnek teşkil ediyor. Bu nedenle Sakarya’da da yatırım gerçekleştirdik. 2015’te traktör konusunda da atılımlarda bulunmayı planlıyoruz” dedi. OİB Başkanı Orhan Sabuncu, “Rusya Federasyonu’na yönelik temaslarımızı artırarak sürdürüyoruz. Türk otomotiv endüstrisi de küresel marka yaratma konusundaki çalışmaları adına Rusya’yı biz de fırsat olarak görüyoruz. Bu yönde birçok tedarik sanayi markamız burada yatırım yaptı. Rus markalarının da Türk kalitesine güveninden dolayı ve bizleri tercih etmeleri nedeniyle bu ülkeyle ilişkilerimizin gelişeceğini ümit ediyoruz. Önümüzdeki dönemde birçok Türk firmasının burada yatırım yapmasını bekliyoruz” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

Pazar/Ülke

Kayıt Dışı Ekonomi ve Ülkemizin Geleceğine Etkisi

Sağlıklı sosyal, siyasal ve ekonomik düzen kurabilmenin temel şartlarından birisi de toplumda yasadışı yollardan elde edilen gelirlerin ekonomi içindeki payının mümkün olan en alt düzeye çekilmesidir. Bilindiği üzere ekonomik ve mali göstergeler bireyler ve şirketler için ne kadar önemli ise devlet hayatı için de en az o kadar önemlidir. Zira devletler ailesinde ekonomik ve mali durumunuz olumlu seyir izlemiyorsa, içeride ve dışarıda itibarınız olmayacaktır. Belki de zaman içerisinde bağımsızlığınıza gölge düşecektir.

Bugün dünyaya yön veren ülkeler bu noktada başarılı olan ülkelerdir. Kayıt dışı ekonomi; kayıtlı ekonomiyi ve vergi adaletini temelden sarsan ve istikrarı bozan bir olgudur. Kayıt dışı ekonominin ortaya çıkmasında en temel sebep insan ihtiyaçlarının sonsuz, kaynakların sınırlı olması gerçeğidir. Vergi yükümlüleri, daha çok gelir ve servete sahip olmak ve harcama yapabilmek için kazancını devletle paylaşmayı arzu etmez. Çünkü kayıt içine girdikçe vergi yükü artacağı veya başlayacağı için harcamaları veya tasarrufları azalacaktır. 

Kayıt dışı işlemler nedeniyle ödenmeyen vergiler bütçe açığına yol açmaktadır. Açığı kapatabilmek için ise devlet ya enflasyonu göze alarak para basmak (emisyon) ya da borçlanmaya gitmek zorunda kalmaktadır. Artan borçlanma talebi (iç ya da dış) ise faiz oranlarının yükselmesine ve borç yükünün giderek sürdürülemez hale gelmesine yol açmaktadır. Bu durum aynı zamanda, vergi yükümlülerinin vergi yükünü dürüst yükümlüler aleyhine çevirerek vergi eşitsizliğine de yol açmaktadır.

Devlete vergi verilmemesi dolayısıyla, kayıt dışı ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin maliyetleri kayıtlı ekonomiye nazaran daha düşük olmakta, bu durum kayıtlı mükellefler aleyhine haksız rekabete yol açmaktadır. Böylece, kayıt dışı ekonomi, sermayenin, vergi yükünün göreli olarak düşük olduğu, makro ekonomik büyüme yönünden etkisi yüksek olmayan alanlara kaymasına yol açmaktadır.

Kayıt dışı ekonominin zararları ile ilgili olarak üzerinde durulan bir diğer önemli konu; olayın ahlaki boyutuyla ilgilidir. Buna göre, kayıt dışı ekonomi devlete karşı bir başkaldırı yaratmakta, ahlaki değerleri bozmakta ve sonuçta enflasyon ve işsizliği arttırırken yatırımı ve üretimi azaltmakta, sosyal barışın bozulmasına, suç ve suçlu sayısının artmasına yol açmaktadır. Vergi kayıp ve kaçağının hoşgörüyle karşılanması, toplumdaki suç anlayışını değiştirmekte, devlete ve topluma karşı işlenen suçlara karşı gösterilen hoşgörü ile başlayan süreç toplumsal ahlak anlayışında bozulmalara yol açmaktadır.

Olayın bir diğer boyutu ise güven unsuru ile ilgilidir. Kayıt dışı ekonomi, geleneksel istatistik yöntemleri ile milli gelir hesaplamalarına katılamayan faaliyetler olduğundan, kayıtlı ekonominin belirlediği ekonomik göstergelere (enflasyon, işsizlik ve büyüme oranları) karşı güvensizlik doğurmaktadır. Kayıt dışı ekonominin krizlere yol açtığı da belirtilmektedir.

Son olarak, kayıt dışı ekonomide iş kesitlere ayrılır, işletmeler küçülür, işyerlerinin küçülmesi, işçi sayılarının azalmasına yol açarak sendikalaşma gereksinimi ortadan kalkmaktadır. İşçilerin daralan iş sahalarında “iş bulma” tesellisi pazarlık güçlerini kırmaktadır.

Kayıt dışı ekonomiyle ilgili olarak yaptığım araştırmalar sonucu oluşan gözlemlerimi şöyle sıralayabiliriz.
 

Birinci gözlem; kayıt dışı ekonominin gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsinde rastlanan evrensel bir olgu olduğudur.

İkinci gözlem; kayıt dışı ekonominin boyutlarını tam olarak tespit etmenin zor olduğu,

Üçüncü gözlem; genel olarak gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı ekonominin boyutunun gelişmiş ülkelere kıyasla daha yüksek olduğudur. Bu çerçevede kayıt dışını kayıt altına almakla sağlanacak kaynaklar, üretken altyapı yatırımları, rekabete dayalı iktisadi yapının tesisi, etkin adalet dağıtımı ile kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerinin üretilmesi için harcanacaksa, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak hızlı bir ekonomik kalkınmanın sağlanması ve buna paralel olarak refahın artmasında önemli katkılar sağlayacaktır. Ancak, kayıt dışını kayıt altına almaktan sağlanacak kaynakların üretken altyapı yatırımları, eğitim ve sağlığa gitmesi bazı koşulların var olmasına bağlıdır. Bunlar arasında en öncelikli olanlarından biri hiç kuşkusuz, “şeffaf devlet” ilkesinin yerleştirilmesidir. Vatandaşın istediği zaman ödediği verginin nereye harcandığını sorabilmelidir.

Ülkemizdeki kayıt dışı ekonominin boyutlarının büyüklüğü ve önemi uzun zamandır bilinmesine rağmen, bana göre bu konuda yeterince araştırma yapılmamıştır.

Ülkemizdeki Kayıt Dışılığı Önlemeye Yönelik Olarak:
Kayıt dışı ekonomiyi ortaya çıkaran veya boyutlarını genişleten unsurlar ortadan kaldırılabildiği takdirde kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmış olacaktır. Kayıt dışı ekonomiyi önlemek (veya küçültmek) için kısa vadeli tedbirler yerine orta ve uzun vadeli yapısal değişiklikler gereklidir. Öncelikle, Türkiye’de kayıt dışı ekonomiye neden olan unsurlar tespit edilmeli daha sonra bu unsurların ortadan kaldırılması için gerekli yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır.

Bütün bu konularda plan ve programlarda da öngörülen tedbirlerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Alınacak tedbirlerin sonuç vermesi ancak halkın da katılımının sağlanması ve vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu sebeple eğitim konusunun da ihmal edilmemesi gerekmektedir.

Bütün  bu  bilgiler  ışığı  altında,  başka  bir  bakış  açısıyla durumu ele  alarak  kısaca  değerlendirirsek;
Kayıt  dışı  ekonomi  % 70’lerde  olduğu  müddetçe,  vergi  adaletini  sağlamak  son  derece  güçtür  düşüncesindeyim.  Eğri  oturalım,  doğru  konuşalım,  kayıt dışı  ekonominin  % 70’lerde  olduğu  bir  ekonomide   piyasada  likiditenin  büyük  oranlarda  dolaştığı  tüm  ürün  ve  hizmetlere KDV,  akaryakıt  vergisi,  özel  tüketim  vergisi  ve  tiryakilerin  bir türlü  vazgeçemediği  tekel  ürünlerinden  yüksek dolaylı  vergiler  alarak  vergi,  tahsilâtını  garantiye  almak doğru değildir. Öyle  ya da  böyle  bir  şekilde  vergi  adaletsizliği  pahasına  ülkenin  ekonomik  potansiyelinin  tamamı  vergilendirilmiş olmaktadır.

Ülkemizde  başlangıçta  dolaylı  vergiler  arttırıldığında  dolaysız  vergi oranlarının  buna  orantılı  olarak  azaltılması  gerekiyordu.  Bu  böyle  yapılmayıp,  hem  dolaylı  vergiler  arttırılmış,  hem de  toplam  vergi  payının  içinde  dolaysız  vergi  paylarının  azalmasına  rağmen  bu  vergi  oranlarında  artışlar olmuştur. Bu durumun  vergi adaleti açısından sakıncalı olması yanında, kayıt dışını engelleyici gibi de görülmemektedir.

Bu köşemizden yazmaya başladığımız “Gelir İdaresi”ndeki teknik, idari gelişmeler önümüzdeki süreçte kayıt dışının kayıt altına alınmasında çok ciddi etkiler yapacaktır. Fakat vergi politikası olarak dolaylı vergilerin, vergi gelirleri içersindeki payının da süreç içinde azaltılması yolunda ciddi çalışmalar yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Yoksa ekonominin  doğal  işleyişi  içinde  zamanla  dolaylı  vergiler  her geçen  yıl  daha da  artarak  dolaysız  vergilerin  bir  anlam  ifade  etmediği  duruma  gelinecek  ve  sistem  kendi  kendine  çözüm  üretecektir.  Durum  böyle  devam  ederse,  gelecekte  toplam  vergi  gelirleri  içinde  dolaylı  vergilerinin  payı  % 80’lere  % 90’lara  varacak  ve  dolaysız  vergiler  dikkate  alınmayacak  kadar  küçük  kalacaktır. Böylece,  toplam  vergi  gelirlerinde  fazla  bir  etkisi  olmayan  dolaysız  vergilerde  beklenilen vergi  oranlarındaki  düşüş  kendiliğinden  yapılacaktır. Alınacak her türlü tedbire rağmen, kayıt dışılığın tamamen önlenebileceğini düşünmek aşırı iyimserlik olacaktır. Hükümetler var olduğu sürece, toplumsal yaşamın gereği olarak düşük düzeyde de olsa vergileme, düzenleme ve kısıtlamalar söz konusu olacağı için, faaliyetlerini kayıt dışı olarak yürütmek isteyecek birileri ve kayıt dışılık her zaman söz konusu olacaktır. Bu açıdan, amaç onu tamamen yok etmek değil boyutlarını sorun oluşturmayacak bir seviyeye çekmek olmalıdır. Vergi sorumlularına kayıt dışının çocuklarının çalınan geleceği olduğu doğru bir şekilde anlatılabilirse vergiye gönüllü uyumun artacağı ve kayıt dışının da azalacağı düşüncesindeyim.

Okumaya Devam Et

Trendler

Copyright © 2024 Kobi Yatırım. Tüm Hakları Saklıdır.